-
1 из-под
1) ( откуда) altındanиз-под стола́ — masanın altından
2) в соч.буты́лка из-под пи́ва — bira şişesi
вода́ из-под кра́на (водопроводная) — musluk suyu
3) в соч.из-под Тулы — Tula yöresinden; Tula'ya yakın bir yerden / köyden
••вы́йти из-под пера́ кого-л. — birinin kaleminden çıkmak
-
2 подхватывать
1) altından tutup kaldırmak; yakalamak, kapmakподхвати́ть мешо́к (с земли́) — (yerdeki) çuvalı altından tutup kaldırmak
подхвати́ть больно́го под мы́шки — hastanın iki koltuğuna girivermek
подхвати́ть бро́шенный мяч — atılan topu (havada) yakalamak
ло́дку подхвати́ло тече́нием — kayık akıntıya kapılarak sürüklendi
2) ( не дать упасть) yakalamak3) перен., разг. ( болезнь) kapmak, yakalamak, tutulmak4) ( инициативу) destekleyip geliştirmek / yaygınlaştırmak5) ( песню) katılmak -
3 вода
su* * *ж1) врз suпе́рвенство по пла́ванию и прыжка́м в во́ду — yüzme ve atlama birincilikleri
2) см. воды 3), в соч.бриллиа́нт чи́стой воды́ — suyu mükemmel bir pırlanta
••ложь чисте́йшей воды́ — en halisinden / su katılmamış bir yalan
чисте́йшей воды́ идеали́зм — katıksız ülkücülük
вы́вести кого-л. на чи́стую во́ду — birinin iplisini pazara çıkarmak
лить во́ду на чью-л. мельницу — birinin değirmenine su taşımak, ekmeğine yağ sürmek
толо́чь во́ду в сту́пе — havanda su dövmek
с тех пор мно́го воды́ утекло́ — o zamandan bu yana köprülerin altından çok su / denizler geçti
де́ньги теку́т как вода́ — paralar su gibi gidiyor / akıyor
он воды́ не замутит — ağzı var dili yok
он ти́ше воды́, ни́же травы́ — ağzına / başına vur lokmasını al
их водо́й не разольёшь — aralarından su sızmaz, içtikleri su ayrı gitmez
как / бу́дто в во́ду гляде́л / смотре́л — suya bakmış gibi
как / бу́дто в во́ду ка́нул — gidiş o gidiş; sır oldu
вы́йти сухи́м из воды́ (остаться безнаказанным) — yanına kalmak
-
4 высовываться
несов.; сов. - вы́сунуться(başını) çıkarmak, uzatmak; çıkmakвы́сунуться из окна́ — pencereden başını çıkarmak
вы́сунуться из-за две́ри — kapı arkasından başını uzatmak
котёнок вы́сунулся из-под дива́на — yavru kedi başını divanın altından çıkardı
вы́сунувшись из окна́ по по́яс — pencereden yarı beline kadar sarkarak
-
5 грязь
çamur; kir,pislik* * *ж1) çamurбры́зги гря́зи — zifos
из-под колёс бры́знула грязь — tekerlekler altından zifos sıçradı
2) kir; pislik тж. перен.э́ту грязь не отмо́ешь — bu kir / pislik yıkamakla çıkmaz
ко́мната заросла́ гря́зью — odayı pislik götürüyor
па́рень заро́с гря́зью — oğlanın parmağından pislik akıyor
3) (гря́зи) мн. (etkin) çamurlarлече́ние грязями — çamur tedavisi
••забра́сывать кого-л. грязью — birine çamur atmak
-
6 дороже
жизнь станови́лась доро́же — hayat pahalılaşıyordu
доро́же зо́лота — altından da pahalı
-
7 исподтишка
разг.gizlice; hırsızlama; el altından -
8 повязывать
несов.; сов. - повяза́тьповя́зывать га́лстук — kravatını bağlamak
повяза́ть го́лову платко́м — başörtüsünü çenesinin altından bağlamak
-
9 посмеиваться
посме́иваться про себя́ — bıyık altından gülmek
2) (над кем-л.) biriyle (kırmayacak tarzda) zevklenmek / alay etmek -
10 почва
ж1) toprak (-ğı)они́ шли по боло́ту, выбира́я твёрдую по́чву — batakta sağlam taban bula bula yürüyorlardı
2) перен. zemin; esas, temelподгото́вить по́чву для соглаше́ния — anlaşma zemini hazırlamak
э́то утвержде́ние не име́ет под собо́й никако́й по́чвы — bu iddia tümüyle esassızdır
по́чва уходи́ла у него́ из-под ног — taban ayaklarının altından kayıyordu
лиши́ть кого-л. пита́тельной по́чвы — birini beslenme kaynaklarından yoksun bırakmak
••преступле́ние на по́чве ре́вности — kıskançlık yüzünden işlenen cinayet
заболева́ния на не́рвной по́чве — sinirsel nedenlerle olan hastalıklar
-
11 проплывать
несов.; сов. - проплы́ть1) врз yüzmekпроплы́ть до середи́ны о́зера — (yüzerek) gölün ortasına varmak
стометро́вку он проплыва́ет ме́нее чем за мину́ту — yüz metreyi bir dakikanın altında yüzer / alır
за э́тот рейс су́дно проплы́ло ты́сячу киломе́тров — bu sefer sırasında gemi bin kilometrelik bir yolu aldı
2) (миновать что-л.) (yüzerek) geçmekкогда́ ка́тер проплыва́л мая́к... — motor fenerin yanından / önünden geçerken...
планёр проплы́л под облака́ми — planör bulutların altından süzülerek geçti
-
12 просовывать
несов.; сов. - просу́нутьsokmak; (içinden) geçirmekпросу́нуть запи́ску под дверь — pusulayı kapının altından sokmak
-
13 скрытый
gizli; örtük, üstü kapalı / örtülüскры́тая безрабо́тица — gizli işsizlik
скры́тый национали́зм — örtük / maskelenmiş milliyetçilik
скры́тые и я́вные угро́зы — açık ve el altından tehditler
скры́тые це́ли — üstü kapalı amaçlar
скры́тое изображе́ние — фото gizli görüntü
скры́тая кри́тика в а́дрес кого-л. — birine karşı örtük eleştiri
-
14 спускать
несов.; сов. - спусти́ть1) врз indirmek; salmak; sarkıtmakспуска́ть флаг — bayrağı indirmek
спуска́ть за́навес — perdeyi indirmek
спуска́ть су́дно на́ воду — gemiyi denize indirmek
спуска́ть трап — iskele atmak
спусти́ть ведро́ в коло́дец — kovayı kuyuya salmak
2) перен. göndermekспусти́ть директи́ву — bir yönerge / direktif göndermek
3) salıvermek; koyuvermekспуска́ть соба́ку с цепи́ — zincirini açıp köpeği koyuvermek
4) boşaltmak, akıtmakспуска́ть пруд — göletin suyunu akıtmak
спуска́ть кровь кому-л. мед. — birinden kan almak
5) sönmekши́на спусти́ла — lastik söndü
спуска́ть газ из аэроста́та — balonu söndürmek
6) разг. kilo vermek / eritmek / kaybetmekона́ за ме́сяц спусти́ла пять килогра́ммов — bir ay içinde beş kilo verdi / eritti
7) разг. affetmek; yanına bırakmakя ему́ э́того не спущу́! — bunu yanına bırakmam!
8) разг. altından girip üstünden çıkmakон все де́ньги спусти́л в ка́рты — olanca parasını kumarda bitirdi
он спусти́л всё по дешёвке — hepsini ucuz ucuz satıp savdı
••спусти́ть куро́к — tetiği çekmek
-
15 уходить
ayrılmak,gitmek; çekilmek; kaçınmak; geçip gitmek; ilerlemek,ileri olmak; taşmak* * *несов.; сов. - уйти́1) gitmek; ayrılmak; çekilmekкогда́ он ушёл? — saat kaçta gitti?
он ушёл в свою́ ко́мнату — odasına çekildi
он ушёл из до́ма и бо́льше не верну́лся — evden ayrıldı, bir daha da dönmedi
из коло́дца ушла́ вода́ — kuyunun suyu çekildi
вода́ бы́стро ушла́ в песо́к — su hızla kuma / kumlara çekildi
из ло́пнувшей трубы́ ухо́дит вода́ — çatlak borudan su kaçıyor
когда́ мы пришли́, по́езд уже́ ушёл — geldiğimiz zaman tren kalkmıştı
уйти́ в мо́ре — denize açılmak
мяч ушёл за бокову́ю ли́нию — top taça çıktı
ферзь ушёл на (по́ле) е2 — vezir e2 karesine / evine kaçtı
уходи́ть в защи́ту — спорт. müdafaaya / defansa çekilmek
уходи́ть за ковёр (о борце) — minder dışına kaçmak
2) тж. перен. kaçmak, kaçınmak; sıyrılmakуйти́ от сле́жки — takipten kaçmak
уходи́ть от защи́ты — спорт. müdafaadan sıyrılmak
кома́нде не удало́сь уходи́ть от пораже́ния — takım yenilmekten kurtulamadı
он ухо́дит от отве́та на мои́ вопро́сы — sorduğum suallerden kaçıyor
уходи́ть от отве́тственности — sorumluluğun altından sıyrılmak
уйти́ из-под контро́ля со стороны́ парла́мента — parlamento denetiminden sıyrılmak
от э́той и́стины никуда́ не уйдёшь — bu gerçekten kaçamazsın
жена́ ушла́ от него́ — karısı kaçtı / ondan ayrıldı
3) ayrılmak; çekilmek; gitmekуйти́ из литерату́ры — edebiyat alanından çekilmek
уйти́ с истори́ческой аре́ны — tarih sahnesinden çekilmek
уйти́ в отста́вку (о военном) — emekliye ayrılmak
уйти́ с вое́нной слу́жбы — askerlikten ayrılmak
уйти́ с рабо́ты — işten ayrılmak
уйти́ в о́тпуск — izne gitmek
ушел (с рабо́ты) и э́тот специали́ст — bu uzman da gitti
уйти́ со съе́зда (в знак протеста) — kongreyi terketmek
4) geçip gitmekвре́мя ещё не ушло́ — vakit var daha
го́ды ухо́дят (о возрасте человека) — yıllar geçip gidiyor
5) gitmek; almakкуда́ ушло́ сто́лько де́нег? — bunca para nereye gitti?
на э́то де́ло ухо́дит мно́го вре́мени — bu iş çok zaman alır
на пальто́ сто́лько тка́ни не уйдёт — paltoya bu kadar kumaş gitmez
6) ilerlemek, ileri olmakчасы́ ушли́ вперёд — saat ilerlemiş / ileridir
7) разг. taşmakмолоко́ ушло́ — süt taştı
8) перен. kendini... vermekуйти́ в нау́ку́ — kendini bilime vermek
с голово́й уйти́ в рабо́ту — işe dalmak, kendini işe vermek
••уйти́ в оборо́ну — savunmaya çekilmek
тж.
перен. уйти́ в себя́ — içine kapanmakуйти́ из жи́зни — hayattan ayrılmak
уходя́щий класс — göçüp giden sınıf
уше́дший от нас... (о покойном) — aramızdan ayrılan...
исто́рия э́того го́рода ухо́дит в глубо́кое про́шлое — bu kentin tarihi çok eskiye gider / iner
См. также в других словарях:
altından kalkamamak — 1) bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek Bu işin altından kolay kolay kalkamaz. 2) mec. kendini savunamamak Altından kalkamayacağı suçlamalar ileri sürdüler … Çağatay Osmanlı Sözlük
altından çapanoğlu çıkmak — girişilen işte başa dert olacak bir durumla karşılaşmak Kısa kesmekten yanaydı ama paraları uzatsa altından bir çapanoğlu çıkar mıydı? O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
altından girip üstünden çıkmak — (bir servetin) malı, parayı düşüncesizce harcayıp tüketmek Babasından kalan servetin altından girip üstünden çıkmıştı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
el altından — zf. Gizlice ... el altından Anadolu ya silah kaçırtmak yollarını temin etmekteydi. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
bıyık altından gülmek — birinin durumuna belli etmemeye çalışarak gülümsemek Çocuklar, şimdilik ele güne karşı onların ana, babası olmakla övünmemize bıyık altından gülmektedirler. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
saman altından su yürütmek — belli etmeden iş çevirmek, ortalığı karıştırmak Saman altından su yürüten, ürkek, kaypak görünüşlü insanoğlunu tanımışlığı var. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
başının altından çıkmak — (bir şey birinin) birinin hilesiyle yapılmak Anlaşıldığına göre bu iş Saniye nin İstanbullu anasının başının altından çıkmıştı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
değirmen taşının altından diri çıkar — en ağır şartlarda bütün güçlükleri yener anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
aba altından değnek (veya sopa) göstermek — 1) (bir kimseye) yumuşak görünmekle birlikte yine de başkalarının gözünü korkutmak 2) (bir kimseye) imalı bir biçimde tehdit etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
baskıdaki altından askıdaki salkım yeğdir — kullanılan, işe yarayan değersiz şey, saklanan ve kullanılmayan çok değerli şeyden daha iyidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
köprünün (veya köprülerin) altından çok su (veya sular) aktı (veya geçti) — zamanla şartlar çok değişti, eski durum kalmadı anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük